Güneş Tutulması Zarar Verir mi? Felsefi Bir Yaklaşım Filozofun Bakışıyla: Işığın Gölgesine Yolculuk Güneş tutulması, insanlığın en eski çağlardan beri hayranlıkla ve korkuyla izlediği doğa olaylarından biridir. Gökyüzünde bir anda ışığın sönmesi, karanlığın hüküm sürmesi; insanda hem büyüleyici bir estetik hem de varoluşsal bir tedirginlik yaratır. Filozofun bakışıyla bakarsak, bu olay sadece göksel bir hizalanma değil, aynı zamanda varlığın anlamı üzerine bir çağrıdır. Çünkü güneş tutulması, doğanın sürekliliğinde bir “aralık” yaratır; bir anlığına ışığın kesilmesi, varoluşun kesintisizliğine yöneltilmiş bir sorudur. Etik Perspektiften: Bilgi mi, İnanç mı? Antik dönemlerde insanlar Güneş tutulmasını tanrısal bir ceza, uğursuz bir işaret olarak yorumlamışlardı. Oysa…
8 YorumEnerji Dolu Anlar Yazılar
Gabık Ne Demek? Ekonominin Görünmeyen Dengesizliği Üzerine Bir Yorum Bir ekonomist için her kavram, dünyayı anlamlandırmanın yeni bir anahtarıdır. Gabık da bu türden bir kelimedir — yüzeyde eski bir sözcük gibi görünür, fakat derininde ekonomik davranışların, piyasa dengesizliklerinin ve insan psikolojisinin incelikli bir izdüşümünü taşır. Kaynakların sınırlı, ihtiyaçların sonsuz olduğu bir dünyada, “gabık” kelimesi bir hatırlatmadır: her sistemin, her kararın, her fırsatın içinde küçük bir açık, bir sızıntı, bir eksiklik vardır. Ekonominin bütün gücü bu eksikliği yönetmekte gizlidir. Gabığın Anlam Katmanları: Dengesizlikten Fırsata Gabık, Türkçede “açıklık, yarık, sızıntı, denge bozukluğu” anlamında kullanılır. Fakat ekonomik bir perspektiften bakıldığında, bu kelime yalnızca…
6 YorumFark Edecektir Nasıl Yazılır? Dilin ve Toplumun Tarihsel Yolculuğu Bir tarihçi olarak geçmişi anlamak, bugünü çözümlemek ve geleceğe dair ipuçları bulmak, daima bir dil meselesidir. Çünkü dil, yalnızca kelimelerin dizilişinden ibaret değildir; bir toplumun düşünme biçimini, değerlerini ve kültürel dönüşümünü de taşır. “Fark edecektir” ifadesi de bu dönüşümün sessiz tanıklarından biridir. Günlük dilde sıkça kullandığımız bu kelime grubunun yazımı, aslında Türkçenin geçirdiği tarihsel ve toplumsal evrimin küçük ama anlamlı bir örneğidir. — Türk Dilinin Tarihsel Süreci: Birleşik Fiillerin İzinde Türkçe, tarih boyunca göçlerle, kültürel temaslarla ve reformlarla şekillenen dinamik bir dildir. Osmanlıca döneminde Arapça ve Farsça kökenli kelimeler dilin yapısına…
Yorum BırakKilit Türleri Nelerdir? Sıradan Eşyalardan Akıllı Koruyuculara Sıcacık bir giriş Evin kapısını çekip “klik” sesini duyduğum anda içimde küçük bir rahatlama dalgası dolaşır. Sanki kapının öbür tarafında sessiz, sabırlı bir bekçi nöbet tutuyor. Kilitler gündelik hayatın en mütevazı kahramanları: cepte unuttuğumuz anahtardan, telefonla açtığımız akıllı kilide kadar hepsi güvenlik, mahremiyet ve kontrol duygusunu taşır. Gelin, bu küçük mekanizmaların kökenine inelim, bugün nasıl çalıştıklarını konuşalım, sonra da gelecekte bizi nelerin beklediğini hayal edelim. Kökenler: Düğümlerden tunç anahtarlara Kilit fikri, muhtemelen insanın “bana ait olanı koruma” ihtiyacı kadar eski. İlk örnekler, ip ve düğüm sistemleriyle bir şeyleri bağlayıp çözmeyi zorlaştırmaktan ibaretti. Antik…
Yorum BırakDyo Kime Ait? Siyaset Bilimi Perspektifinden Bir Güç Analizi Bir siyaset bilimci olarak, güç ilişkilerinin yalnızca devletin ya da iktidarın alanında değil, gündelik hayatın en sıradan detaylarında bile işlediğini bilirim. Dyo kime ait? sorusu ilk bakışta yalnızca bir mülkiyet sorgusu gibi görünebilir — bir şirketin, bir markanın ya da bir sermaye grubunun kimde olduğu meselesi. Ancak bu soru, siyaset biliminin kalbine dokunur. Çünkü “aitlik”, yalnızca ekonomik değil, ideolojik bir ilişkidir. Kimin sahip olduğu değil, bu sahipliğin hangi değerler, hangi güç dengeleri ve hangi ideolojik yapılar üzerinden meşrulaştırıldığı önemlidir. “Dyo kime ait?” sorusu, aslında şu daha büyük sorunun parçasıdır: Kim, neye…
Yorum Bırakİman Gevretmek Nedir? Psikolojik Bir Mercekten İnceleme Bir Psikoloğun Meraklı Girişi İnsan davranışlarını çözümlemeye çalışan bir psikolog olarak, bazen hayatta karşılaşılan en karmaşık duygu ve düşüncelerin kökenine inmeye çalışırım. Bazen bir kişi, inançlarını sorgularken ya da bir ideolojiye olan güvenini kaybederken, “iman gevretmek” gibi bir ifade kullanır. Bu terim, yalnızca dini ya da manevi bir konuyu değil, aynı zamanda insanın kendisiyle ve çevresiyle kurduğu duygusal bağları da içerir. Peki, iman gevretmek ne demek? İnsan psikolojisinde derin bir etkisi olan bu durum, biyolojik, bilişsel, duygusal ve sosyal açılardan nasıl şekillenir? İman Gevretmek ve Bilişsel Psikoloji Bilişsel psikoloji, insanların bilgi işleme biçimlerini,…
8 YorumKandırılmış Ne Demek? Farklı Bakış Açılarıyla Derinlemesine Bir Yolculuk Hayatta hepimizin en az bir kez yaşadığı bir durum vardır: “Kandırılmış olmak.” Kimimiz bunu bir ilişkide hisseder, kimimiz bir dostlukta, kimimiz ise bir reklamın ya da bir sistemin içinde. Bu kelime kulağa basit gibi gelse de, arkasında büyük bir psikoloji, farklı toplumsal okumalar ve hatta cinsiyetlere göre değişen algılar barındırır. Ben de bu yazıda, konuyu farklı açılardan ele almayı seven biri olarak, “kandırılmış” kelimesinin ne anlama geldiğini sadece sözlük anlamıyla değil, derinlerde bıraktığı izlerle birlikte konuşmak istiyorum. Hazırsan, birlikte bu kelimenin katmanlarını açalım. — Kandırılmış Olmak: Sadece Bir Aldatılma mı? Kandırılmak…
2 YorumTürk Gök Bilimci Kimdir? — Göğe Bakan İnsan Üzerine Felsefi Bir Deneme Giriş: Göğe Bakan Düşünür İnsanlık tarihinin en eski hareketlerinden biri, başını kaldırıp gökyüzüne bakmak olmuştur. Bu hareket, yalnızca merakın değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgulamanın da ifadesidir. Filozof göğe baktığında varlığın anlamını, gök bilimci ise evrenin yasalarını arar. Ancak Türk düşün dünyasında, bu iki figür sıklıkla aynı kişide birleşmiştir: Türk gök bilimci. O, yalnızca yıldızları değil, yıldızların bize ne söylediğini de dinleyen insandır. Epistemolojik Perspektif: Bilginin Gökyüzü Epistemoloji açısından bakıldığında, Türk gök bilimci bilginin hem kaynağını hem de sınırını sorgulayan bir figürdür. Onun için bilgi, teleskopun ucunda değil,…
Yorum BırakSivas Kangal Neyi Meşhur? Edebiyatın Aynasında Bir Yolculuk Kelimeler bazen bir şehrin taşına, toprağına, kokusuna dönüşür. Bir yazarın kaleminden dökülen cümleler, o şehrin rüzgârına karışır; oradan geçip giden her ruh, bir hikâyeye dönüşür. “Sivas” dendiğinde zihinde canlanan sisli bir sabah, belki bir türkünün yankısıdır; “Kangal” ise bu türkünün göğsündeki yürekli nefes. Bu yazı, bir coğrafyanın meşhurluğunu değil, o meşhurlukların ardındaki edebi yankıyı anlatıyor. Çünkü her yöresel tat, her hayvan, her insan öyküsü; aslında bir metindir — okunmayı, çözülmeyi, hissedilmeyi bekleyen bir metin. Kelimelerin Çobanı: Kangal Köpeği Her edebi metin bir kahramana ihtiyaç duyar; Sivas Kangal’ın kahramanı da elbette Kangal köpeğidir.…
Yorum BırakSalon Hangi Odaya Denir? Tarihin Işığında Mekânın Dönüşen Hikâyesi Giriş: Bir Tarihçinin Gözünden Evlerin Kalbine Yolculuk Bir tarihçi olarak her zaman mekânların da tarih yazdığına inanırım. Bir salon sadece bir oda değildir; bir dönemin ruhunu, bir toplumun değerlerini, bir ailenin hikâyesini yansıtan canlı bir arşivdir. Tarihi incelerken yalnızca savaşları, kralları, devrimleri değil, aynı zamanda insanların yaşadığı evleri, oturduğu sandalyeleri ve misafirlerini ağırladığı salonları da okumak gerekir. Çünkü bir toplumun “salonu”, onun kendini dünyaya nasıl göstermek istediğinin aynasıdır. Salonun Tarihsel Kökeni: Avrupa’dan Osmanlı’ya Uzanan Bir Kavram “Salon” kelimesi, köken olarak Fransızca “salon” sözcüğünden gelir ve “toplanma odası”, “büyük oda” anlamına gelir.…
Yorum Bırak